top of page

Oscar Wilde

  • Yazarın fotoğrafı: linn
    linn
  • 29 Kas 2024
  • 4 dakikada okunur

Oscar Wilde'ın Yaşamı ve Eserleri 

 


Oscar Wilde

Oscar Wilde, 16 Ekim 1854'te Dublin, İrlanda'da dünyaya geldi. Ailesi, dönemin entelektüel ve kültürel dünyasında önemli bir yere sahipti. Babası Sir William Wilde, ünlü bir göz cerrahı ve tıp alanında saygın bir figürdü. Annesi Jane Wilde ise şair, yazar ve İrlanda milliyetçiliğinin ateşli bir savunucusuydu. Bu zengin kültürel ortam, Wilde'ın edebiyat ve sanata olan ilgisinin şekillenmesinde büyük rol oynadı. Wilde, genç yaşta klasik edebiyat ve şiirle tanıştı. 

 

Wilde, Dublin'deki Trinity College'da çok iyi bir eğitim aldıktan sonra, 1874'te Oxford Üniversitesi'ne girdi. Burada, estetik akımına olan ilgisi giderek arttı ve sanatın amacını derinlemesine sorgulamaya başladı. Oxford'da, estetik hareketin liderlerinden Walter Pater ve John Ruskin'in fikirlerinden büyük ölçüde etkilendi. Pater, Wilde’a "sanat için sanat" felsefesini aşılayarak estetik anlayışını şekillendirdi. 

 

Oxford'dan 1878'de mezun olan Wilde, bu tarihten sonra Londra'ya yerleşti ve burada zekâsı, esprili konuşmaları ve sıra dışı giyimi ile hemen dikkatleri üzerine çekerek Kısa sürede Londra sosyetesinin tanınmış simalarından biri haline geldi. 

 

Kariyerinin Başlangıcı 

 

1880'lerde Wilde eserler vermeye başladı. 1881'de yayımlanan şiir kitabı Poems (Şiirler) ile edebi dünyada tanınır hale geldi. Ancak, eleştirmenler bu ilk çalışmasına karşı karışık tepkiler verdi. Yine de Wilde, yazmaktan asla vazgeçmedi. 1889'da yayımlanan The Portrait of Mr. W.H. (Bay W.H.'nin Portresi) adlı hikayesi, Shakespeare'in genç bir adam için yazdığı sonelerin ardındaki gizemli hikayeyi konu alıyordu ve Wilde’ın sanat ve edebiyat üzerindeki derin ve felsefi ilgisini yansıtıyordu. 

 

Wilde, 1888'de The Happy Prince and Other Tales (Mutlu Prens ve Diğer Masallar) adlı çocuk masalları kitabını yayımladı. Bu hikayeler, keskin gözlemlerle dolu bir üslupla yazılmıştı ve derin bir insan sevgisini, toplumsal eleştiriyi ve duygusal yoğunluğu bir araya getiriyordu. 1891'de yayımlanan The Picture of Dorian Gray (Dorian Gray'in Portresi) adlı romanıyla hem hayatında hem de edebi kariyerinde büyük bir dönüm noktası yaşadı. Roman, Dorian Gray’in genç kalma arzusu ve ahlaki çöküşü üzerinden derin felsefi ve etik tartışmalara yer veriyordu. Eser, estetikçilik ile ahlak arasındaki çatışmaları ustalıkla işlerken, topluma dair eleştirel bakış açısını da ortaya koyuyordu. Ancak, kitabın karanlık temaları ve ahlaki eleştirileri bazı çevrelerce tepki topladı. 

 

Tiyatro Dünyası 

 

Wilde, yalnızca roman yazmakla kalmadı; aynı zamanda tiyatro dünyasında da önemli eserler verdi. 1892'de sahnelenen Lady Windermere's Fan (Lady Windermere’in Yelpazesi), Wilde’ın keskin zekâsını ve sahne sanatındaki yeteneğini gösterdi. Bu oyunu, A Woman of No Importance (Ehemmiyetsiz Bir Kadın, 1893), An Ideal Husband (Kusursuz Koca, 1895) ve The Importance of Being Earnest (Ciddi Olmanın Önemi, 1895) izledi. Bu eserler, Wilde’ın ince mizahı, zekice diyalogları ve toplumsal ikiyüzlülüğe yönelik eleştirileriyle doluydu. Özellikle The Importance of Being Earnest, İngiliz tiyatrosunun en önemli komedilerinden biri olarak kabul edilir. 

 

Oyunları, izleyicileri güldürmekle kalmadı; aynı zamanda dönemin sosyal normlarını sorgulamaya yöneltti. Wilde, eserlerinde toplumsal beklentiler, ahlak ve sınıf ayrımı gibi konuları ironik bir dille işleyerek, izleyicilerini düşündürmeyi başardı. 

 

Özel Hayatı, Evliliği ve Skandalları 

 

Oscar Wilde ve karısı Constance Lloyd 

Oscar Wilde, 1884 yılında Constance Lloyd ile evlendi. Constance, kültürlü ve entelektüel bir kadındı. Evliliklerinden Cyril (1885) ve Vyvyan (1886) adında iki oğulları oldu. Constance, ilk başlarda Wilde’ın entelektüel çevresinin bir parçasıydı ve onunla sanatsal ve edebi ilgi alanlarını paylaşıyordu. Ancak, Oscar Wilde’ın farklı hayat tarzı ve özel ilişkileri evliliklerini karmaşık hale getirdi. 

 

Wilde’ın cinsel kimliği ve Lord Alfred Douglas ile olan ilişkisi, evliliklerinin bozulmasında önemli bir faktör oldu. Constance, eşinin skandal yaratan ilişkisini ve kamuoyundaki dedikoduları zor bir şekilde kabullendi. Wilde’ın mahkumiyetinin ardından, Constance çocuklarını korumak amacıyla soyadlarını değiştirdi ve Wilde’dan uzaklaşarak İtalya’ya taşındı. Evlilikleri, yaşanan acılara rağmen resmen sona erdirilmedi; Constance, Wilde’a karşı belirli bir şefkat göstermeye devam etti ancak ondan uzak durmak zorunda kaldı. 

 

Wilde’ın hayatı, özel yaşamındaki skandallar ve cinsel kimliği nedeniyle trajik bir hal aldı. 1891'de Lord Alfred Douglas ile tanışması, Wilde’ın yaşamında hem büyük bir tutku hem de yıkım kaynağı oldu. İkili arasındaki ilişki, dönemin ahlaki normlarına meydan okuyordu ve Wilde’ı hedef haline getirdi. 

 

Oscar Wilde ve Lord Alfred Bruce Douglas 

1895'te, Lord Alfred Douglas’ın babası, Marki Queensberry, Wilde’ı cinsel ahlaksızlıkla suçladı. Wilde, Marki’ye karşı iftira davası açtı; ancak bu dava ters tepti ve kendisi "toplum ahlakına aykırı davranış" suçlamasıyla yargılanarak iki yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı. Mahkeme süreci, Wilde’ın toplumdaki itibarını ve edebi kariyerini yerle bir etti. Hapiste geçirdiği süre boyunca De Profundis (Derinlerden) adlı mektubunu yazdı; bu eser, içsel hesaplaşmasını ve çektiği acıyı ortaya koyuyordu. Ayrıca, 1898'de yayımlanan The Ballad of Reading Gaol (Reading Zindanı Baladı), hapishane deneyimini ve adalet sistemini sorgulayan güçlü bir şiirdi. 

 

Son Dönem ve Mirası 

 

Wilde, 1897'de hapisten çıktıktan sonra, ağır hasta ve yoksul bir şekilde Fransa'ya gitti. Paris'te, "Sebastian Melmoth" takma adıyla yaşamını sürdürdü. Hayatının son yıllarında, yalnızlık ve yoksulluk içinde yaşadı. 1900 yılında menenjite yakalandı ve 30 Kasım 1900'de Paris'te hayata veda etti. Son sözlerinde otel odasının kötü dekorasyonuna atıfta bulundu ve kendine özgü mizah anlayışını yansıttı. 

 

Wilde, ölümünden sonra Paris'teki Père Lachaise Mezarlığı'na defnedildi. Mezar taşının tasarımı, Wilde’ın mirasına ve estetik görüşlerine uygun olarak ünlü İngiliz heykeltıraş Jacob Epstein tarafından yapıldı. Mezar, Eski Mısır tarzında, dev bir kanatlı meleği andıran bir figürle süslenmiş anıtsal bir yapıdır. Wilde’ın sanata olan bağlılığına ve sıra dışı hayatına gönderme yapan bu özgün tasarım, edebiyatseverler ve hayranlar için önemli bir sembol haline geldi. 

 

Yıllar boyunca, Oscar Wilde’ın mezarı edebi hayranların, sanatçıların ve turistlerin ziyaret ettiği bir hac yeri haline geldi. Ziyaretçiler, Wilde’a olan hayranlıklarını göstermek için mezar taşını öperek ruj izleri bıraktılar ve mesajlar yazdılar. Bu gelenek, Wilde’ın yaşamı ve eserleri üzerine duyulan sevginin ve ona karşı duyulan saygının bir göstergesi olarak ortaya çıktı. Ancak, bu yoğun ilgi nedeniyle mezar taşında kalıcı hasar meydana geldi ve temizlenmesi gerekti.  

2011 yılında, mezarın zarar görmesini önlemek için çevresine koruyucu bir cam bariyer eklendi. Artık ziyaretçiler, Wilde’a olan hayranlıklarını bariyerin arkasına çiçekler ve mektuplar bırakarak ifade ediyorlar.


Oscar Wilde'ın mezarı

 

Wilde’ın ölümünden sonra, eserleri yeniden değer kazandı ve edebiyat dünyasında büyük saygı gördü. Onun keskin zekâsı, toplumsal eleştirileri ve insan doğasına dair derin gözlemleri, edebiyat tarihinde silinmez izler bıraktı. Wilde, yalnızca "sanat için sanat" felsefesinin savunucusu olarak değil, aynı zamanda bireysel özgürlüğün ve cinsel kimliğin cesur bir savunucusu olarak hatırlanır. 

 

Günümüzde, Wilde’ın eserleri hâlâ okunmakta, sahnelenmekte ve hayranlıkla incelenmektedir. Edebi mirası, insan doğasının karmaşıklığını, toplumun ikiyüzlülüğünü ve bireyin özgürlük arayışını anlatmaya devam ediyor. Oscar Wilde, yalnızca bir yazar değil, sanatın sınırlarını zorlayan bir düşünür ve modern edebiyatın şekillenmesinde derin izleri olan bir kişi olarak daima hatırlanacaktır. 


Oscar Wilde'ın mezarı

Oscar Wilde'ın mezarı

댓글


bottom of page